Plansız, programsız, başka bir şeye, başka birine ya da başka birilerine zarar verir mi, gelecekte nasıl bir etkisi olur sonucunun düşünülmeden, sadece anı kurtarmak için yapılan her bir şey, sistemli yok etme politikasının birer parçasıdır. Ve bunun için minareyi çalan kılıfını da hazırlar misali çok güzelde bahaneler üretilir; felaket senaryoları oluşturulur, felaket tellalları sahip oldukları imkanları da kullanarak felaket senaryolarını gerçekmiş gibi gösterirler. Sonra felaket senaryolarının kendi çıkarlarına hizmet edecek olan felakete hazırlık öncü çözüm politikaları üretilir. Nasıl olsa koyunlar araştırmayacak ve helal adamlara be diye tasdik edeceklerdir yani doğrunun böyle olduğunu ilk böyle yandaş taraftarlar kabul edeceklerdir. Asıl doğruyu söyleyenler çıkacak, bir sürü kanıt ile işin anlatıldığı gibi olmadığını anlatmaya çalışacaklardır ama sakalları yoktur ki kimseler dinlesin! Yandaşlar asıl doğruları söyleyenleri hep muhalefet hep muhalefet diye susturmaya çalışacaklar ve çevrelerinden uzaklaştıracaklardır.
Paralar saçılacaktır, devletin kasalarından vatandaşına ilk başta her şey tatlı gelecektir fakat uygulama faaliyete geçirilince bir de göreceklerdir ki; yaşam alanları ellerinden alınmış ama yapacak bir şeyleri de yok çünkü; imzalar zaten kendi imzaları.
Nasıl bir oyunun içerisindeyiz; başta yazdığım gibi çok büyük sistematik bir yok etme oyununun içerisindeyiz ve bazı çirkin şeyler maske ile güzel gösterilerek kendi ellerimizle idam fermanımızı imzalamamız sağlanıyor.
Daha öncesinden ben Türkiye"de inşa edilen HESler ve bu santrallerin doğaya tehlikeleri diye yazmayı düşünmüştüm ama nasip olmadı; onedio.com sitesinde bu konu ile alakalı güzel hazırlanmış bir yazı buldum yazıyı aşağıda sizinle paylaştım.
Elektrik - Elektronik Mühendisiyim, enerji santrallerine karşı değilim, gelişi güzel, olmuş olsun diye benim çoğu varlığımı yok ederek yapılan enerji santrallerine karşıyım.
15 Madde ile HES"ler Neden "Can Suyu" Değildir?
Enerji bir ülkenin var olması için mutlaka sahip olması gereken bir güçtür. Peki ama ne uğruna? Enerjiye sahip olmak için nelerimizden vazgeçmek, hangi yalanlara kanmak, çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakmak zorundayız? Evimizde ampul yansın, bilgisayardan internete girelim diye neleri feda etmek, nelerin canına okumak zorundayız? HES"lerin çevreci yapılar olduğunu söyleyen yüksek makam sahibi yalancıların geleceğimizi çalmasını daha ne kadar izlemek zorundayız? Kıyısında piknik yaptığımız, arkadaşlarla içtiğimiz derelerin, çayların boruların içine hapsedilmesine daha ne kadar göz yummak zorundayız? Evimizin önünden akan suya başkalarının sahip çıkmasını, onu istediği gibi kullanmasını, suyun ticarileştirilmesini daha ne kadar sesimizi çıkarmadan izleyebiliriz.
HES"ler doğayı katlediyor. HES"ler gelecek kaygısıyla geleceğimizi elimizden alıyor. Özellikle Karadeniz"in iklimini, toprağını, bitkisini, hayvanını dolayısıyla insanını yok ediyor. Dereleri boruların içine hapsedip, bizi sesini duymaktan bile mahrum bırakıyor. Çevrecinin daniskası olanlar ise, bütün bu olanlara ses çıkaranları "gereği neyse" yaptırarak dövdürüyor, vurduruyor, hapse atıyor.
Sana HES"leri anlatıyorum arkadaşım, dinle. Benim HES"lerle ne gibi bir işim olabilir ki? diye düşünme. Çalınan benim, bizim geleceğimiz değil, toprak hepimizin altından çekiliyor. Sesini yükselt, ne oluyor diye sor. Senin farkında bile olmadığın HES, çocuğunun ileride dallarına tırmanacağı ağaçları daha filiz vermeden öldürüyor. HES senin farkında arkadaşım, sen onu fark etmesen de.
Yararlanılan kaynaklar:
http://www.karasaban.net/turkiyede-hidroelektrik-santraller-ve-tarimciftci-sen/
http://www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/enerji/hes/
https://eksisozluk.com/hidroelektrik-santral--106671?p=1
1. HES nedir?

Bizim asıl değinmek istediğimiz "su biriktirmesiz hidrolik santrallerle" su, yatağından saptırılarak boru içine alınır ve belli bir yüksekliğe çıkarılır. Daha sonra suyun aşağı düşmesi sağlanarak, akarsuya verilmeden önce türbinleri çevrilmesiyle elektrik üretilmesi hedeflenir.
2. Su tekrar yatağına veriliyorsa sorun ne?

3. HES"ler eskiden yok muydu?

4. HES ekolojik dengeyi niye etkilesin ki?

"Ramsar Sözleşmesi, özellikle su kuşlarının yaşama ve üreme alanları için büyük öneme sahip olan sulak alanların korunmasını öngörmektedir. Sözleşmenin ana amacı “sulak alanların ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil ettiği ve kaybedilmeleri halinde bir daha geri getirilmeyeceği” olarak belirtilmektedir."
T.C. Anayasası, 56. Madde: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir," der.
5. Sadece ekolojik sistem mi etkilenir?

6. HES"ler "can suyu" değil mi?

7. Tarımsal üretime etkisi var mı?

Ülkemizde çay yetiştirilen Doğu Karadeniz Bölgesinde gerekli mikroklimatik bölgenin oluşmasında esen rüzgarın, bölgenin deniz kenarında oluşunun, denize paralel ve yakın konumda dik dağların bulunuşunun, doğal bitki örtüsünün (ormanların), derelerin ve yer altı sularının varlığının önemi çok büyüktür. Çay yetişebilen bu bölgede her bir akarsuyun üzerinde onlarca HES yapılması gündeme gelmiştir. Dolayısıyla mikroklimayı oluşturmada büyük katkısı olan ve zincirin halkalarından biri olan akan su döngüsü kırılmış olacaktır.
8. Erozyon tehlikesi var mı?

9. Hükümetler bunları bilmiyor mu?

10. Suyun ticarileşmesi nedir?

11. Sudan ne kadar para kazanılır, bu işin rantı ne olabilir ki?

12. Çiftçiler topraklarını satmasın o zaman?

13. Acele kamulaştırma nedir?

14. Peki ne yapacağız?

Hiçbir dönemde Türkiye"de halk ile resmi devlet bu kadar aleni bir biçimde ayrı yerlere düşmemiştir. Bu durum Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarının oluşturulmasında da yaşanmaktadır. HES’lerin yapılacağı yörede yaşayanların katılımıyla hazırlanacak Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında yöre halkının kararına saygılı davranılması, projelerin halka rağmen yapılmaması ve mahkemelerin verdiği kararlardan sonra su/enerji şirketleri ile hükümetin ısrarlarını sürdürmemesi demokratik ve hukuk temayüller bakımından önemlidir. Fakat bu konuda yürütülen ısrar, halk ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmektedir.
15. Sana düşen...

Sana düşen arkadaşım sesini yükseltmek. Gür sesinle "Su, serbestçe alınıp satılabilecek özel bir mülk olamaz. Tüm canlıların doğal hakkı olan su ortakça kullanılmalıdır. Su kullanılabilir ama ona sahip olunamaz." diye bağırmak.
Bu güzellikleri, yaşamı, canlıları korumak için sen yoksan bir eksiğiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder