Yorum: Mustafa Kemal Atatürk’ün tekke, zaviye, dergâh ve bunların türevi yerleri yasaklatmasının sebebi; buraların İslam dininin gerçekte ne olduğunun öğretildiği, dini bilgilerin tartışıldığı, din ile ilgili sorulara cevapların bulunduğu, ibadet edilerek Müslümanlığın yaşandığı yaşatıldığı yerler değil de;
Ne olduğu belirsiz tarikatın sözde şeyhinin, Müslümanlığı kendi anladığı şekilde, kendi çıkarlarına göre müritlerini yönettiği yobazlığın alıp başını gittiği cahil yuvalarıydı olmasıydı.
Şeyh tabir edilen kişi olayları kendi bakış açısına göre yorumlayarak, “bunu yapmak katiyen dinimiz ile uyuşmamaktadır, bunu yapanların cezası dinimizce bilmem şudur” diye fetvalar vererek kendisine göre bir adalet anlayışını da öne sürmekteydi.
Hafızalarınızda daha unutamadığımız Menemen olayında, Şeyh Sait isyanında, Maraş katliamında, Sivas katliamında, Hizbullah’ın hücre evlerinde bulunan cesetlerde.. bu tür şeyh tabir edilen ileri gelenlerin müritleri üzerine olan yıkıcı etkisi göz ardı edilemez.
Şimdilerde ise IŞİD’in Müslümanlık anlayışına tanık oluyoruz.
Peki din gerekli midir?
Buraya Mustafa Kemal’in din ve laiklik ile ilgili düşünceleri ile devam edelim.
Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından Hatıralar, S. 102-103)
Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.
İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî, medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır. 1922 (Nutuk III, S. 1241)
Muhammed"i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, S. 3)
Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923)
Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürk"ün S.D. II, S. 128)
Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor. 1923 (Atatürk"ün S.D. II, S. 92)
Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 1923 (Atatürk"ün S.D. II, S. 127)
Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. (1923)
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 (Atatürk"ün S.D. II, S. 66-67)
Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925 (Atatürk"ün B. N., S. 93)
Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (Atatürk"ün S.D. II, S. 127)
Vatandaşın dine olan hassasiyetini kullanan yerler yerine de, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurtmuştur.
Bu film, Amerika Birleşik Devletlerinde, devletin ceza sisteminin hatalı olduğunu, dini otoritelerin de pasif hareket ederek sistem yalakası gibi davrandığını ileri sürerek, kendilerini Allah tarafından sistemi düzeltmek için gönderilen seçilmişler olarak gören ve bunun içinde ne gerekiyorsa yerine getiren bir tarikatı izleyeceksiniz.
Filmi izlerken tarikat üyelerinin kurbanlarını nerelerden nasıl seçtiğine dikkat edin.
Filmde bu noktayı yakaladığınızda, normal hayatınızda da bir şeyleri daha dikkatli yapmaya başlayacaksınız.
http://youtu.be/uJ1v6oFHefc
Benim Puanım: 7 / 10
IMDB Puanı: 6,2 / 10
Vizyon Tarihi: 30 Eylül 2011
Yapımı: 2011 - ABD
Tür: Dram, Gerilim, Korku
Süre: 88 Dak.
Yönetmen: Kevin Smith
Oyuncular: Michael Angarano, Kyle Gallner, Dermot Mulroney, John Goodman, Nicholas Braun
Senaryo: Kevin Smith
Yapımcı: Scott Mosier, Harvey Cohen
Yazı http://www.omurokur.com/2014/10/seytanin-ini/ adresinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder